27 Kasım 2012 Salı

ANALİZ ve YORUM ÜZERİNE...





Fadıl ÖLMEZ / F. Cebiroğlu

Bireysel gelişimin yok edilmeye çalışıldığı bir  Türkiye ve dönemdeyiz. Böylesi bir Türkiye ve dönemde insan, ”topyekûn” olarak gelişemiyor. Böylesi bir  Türkiye ve dönemde insan, gelişmek bir yana,  ”insancık” hale geliyor. İnsancık hale gelen insan, tekellerin kurbanı olan insan oluyor. ”Yabancılaşan” insan oluyor. Şu an Türkiye budur. Şu an Türkiye, insanı yabancılaşan bir ülkedir. Budur.

Tarifler nettir: Yabanclaşmak, insancık olmak demektir.

Tarifler açıktır; yabancılaşan insan, kendini geliştirmeyen insan demektir. Açıktır. Açığın açığı şudur: Gelişmek bir yana, burada insan, daha önceleri sahip olduğu tüm değerleri kaybeden insan oluyor. Yani tekeller dünyasının insanı, aynı anlama gelmek üzere, tekeller dünyasının kurbanı oluyor.

Böylesi bir dönemde, yazar, şair, romancı, müzisyen… çoğalır, çoğalıyor. Böylesi dönemde, ”analizci” ve ”yorumcu”lar da çoğalır, çoğalıyor.

Yazar, şair ve romancılar bir yana, Türk medyasında “taht” kuran onlarca, sözümona, ”analizci” ve ”yorumcu” çıktı, çıkıyor. Güzellik yarışmasına katılan genç kızları, kıskandırırcasına, bunlar, ”uzman analizci” olarak, Tv kanallarında ”sevimli” süratlarını hergün bizlere gösteriyorlar. Bizlere, sözümona, ”siyasi dersler” veriyorlar!

İşte böylesi bir dönemdeyiz. İşte böylesi bir Türkiye’deyiz.

Kavramların özünden boşaltıldığı ve anlamsızlaştırıldığı bir Türkiye’de, kavramları yeniden tanımlamak, zorunluluk oluyor. Görev,  bizlere düşüyor. Sayımız az da olsa, Türkiye’de  Medya Çölünde, ”umut vahaları” olmak zorundayız. Olacağız!

Bireysel gelişimin kurutulmaya başlandığı bir Türkiye’de, ”vaha olmak” zorundayız. Türkiye medya çölünde ”serap” değil, ama doğasal fenomen olarak ”vaha” olmak zorundayız. Olacağız!

Türkiye’nin basın çölüne, ve de bu çölleşmeye karşı, teoriksel  kavgamız  sürüyor, sürecektir.

Kavramları, gerçek anlamına kavuşturmak için, mücadelemiz sürüyor, sürecektir. Ama önce ”analiz” nedir? ”Yorum” nedir? Buradan başlayalım. Konumuz budur.

Analiz, Grekçe ( Yunanca) ve anlamı; bir olguyu, bir bütünü, tahlil etme, ayrıştırmadır; yani, parçalara ayırma esasına dayalı bir bilimsel metottur.  Bu anlamdan yola çıkarak, analiz sözcüğünü şöyle de tanımlamak mümkün: Her hangi bir şeyi, olguyu, inceleme, çözümleme ve öğrenmedir. Budur.

Analiz;  inceleme, öğrenme ve bunu kitlelere sunmanın “ayrıntısı” oluyor.

Bu tanımlamadan yola kalkarak, daha analizin ne olduğunu bilmeyen, ama Türkiye’de mantar gibi çoğalan bu, sözümona, analizcilere şunları sormak zorundayız:

Analiz edilen ya da edilmesi gereken olgu, nedir, nasıl oluştu? Olgunun tarihi / dünü ve bugünü?.. Olguyu olgu yapan ne?..Bu, bir.

İkincisi, analiz edilen edilen çelişkiler, neden çelişki olmuş?

Üçüncüsü, çelişkilere vesile olan kişiler nasıl tasvir ediliyor? Tek yönlü, “resmi ideolojiye” gore mi, yoksa, objektif bir şekilde mi?..Analizde geçen kişilerin “tutkuları” nasıl anlatılıyor?.. Kişiler, sahip oldukları düşüncelerinden dolayı “manipüle” ediliyorlar mı?..

Dördüncüsü, analizin vermek istediği mesaj ne? Tek yönlü mü, yoksa var olan olguyu inceleyen, tahlil eden ve böylece başkalarına ulaştıran bir objektif tahlil mi?

Gerçekçi bir analizci olmak için, önce böylesi bir bakış açısına sahip olmayı gerektiriyor. Zorunludur. Zira analiz yapmada ahlak ve dürüstlük, ancak böylesi bir ortamda kendini gösterir.

Notlar açıktır: 1- Analiz, objektif bir şekilde yapılan inceleme ve ayrıntıları  yorumlamaktır.

2- Yorum, var olan olgunun, bütün yönleriyle anlaşılmasıdır.

Peki var olan olgu,  yanlış anlaşılırsa?

Yerinde bir sorudur. Gerçekten, olgular, çoğu zaman ”yanlış” anlaşıldığı için, yanlış yorumlanıyor. Bunu gidermenin yolu, tekrar, analiz edilen olguya gitmek, onu bütün elementleriyle tekrar gözden geçirmek ve tabir caiz ise, olguyu tekrar tahlil etmekten geçiyor.

Tekrar olacak. Olsun: Yorumdan önce, var olan olguyu bütün yönleri ile analiz, yani tahlil etmeyi gerektiriyor. Zorluyor. Burada soruulması gereken şu: Var olan sorun ne? Sorun, neden sorun olmuştur? Niçin sorun olmuştur?

Analiz, böylesi bir çerçevede masaya yatırılır, incelenir; bunun yorumu ve de çözüm yollarına ilişkin formüller ileri sürülür.

Gerçekçi ve doğru analiz budur.  Bu olmalıdır.

Gerçekçi yorum budur. Bu olmalıdır.

Akılcı ve yol gösterici analiz / yorum budur. Bu olmalıdır.

Ama, insan gelişiminin durdurulmaya çalışıldığı bir Türkiye’de, objektif analizci ve yorumculara rastlamak zor. Çok zor.

Çöller Türkiye’sinde, analizci ve yorumcu değil, ancak tekeller krallarının onlara yazdığı ve okumaları için zorladığı, kuşbeyinli insancıklar var. İşte teorik  kavgamızın  en önemli yönü budur,  bunun içindir.

Kavgamız, tekellerin yarattığı böylesi sürüler insan ve düzenine karşı bir ”kahramanlık” kavgası oluyor.

Kavgamız, Türkiye’nin basın, yayın ve genelde ”Medya Çölüne” çevrilmesine karşı olan önemli bir kavga oluyor.

Sayımız azdır, ama  Türkiye medya çölünde ”umut vahaları” olmak zorundayız. Umutluyuz.

Türkiye’de, medya çölüne karşı umut vahalarıyız! Buyuz!..




Hiç yorum yok: