12 Temmuz 2013 Cuma

ERDOĞAN TEDİRGİN...




Dr.İsmet Turanlı 

Akil adamlar komisyonu üyeleri ile buluşanlar Erdoğanın TEDİRGİN olduğunu söylediler. Herhangi bir insanın evine ve çalışma ofisine Molotof kokteyli, roket atıldığında tedirgin olmaması mümkün .olurmu? Hele o şahıs şimdiye kadar özgüvenli bir Başbakan olursa, son günlerde ortadoğuda ve Türkiye de oluşan krizlerden daha da etkilenmiş olması normal sayılmalıdır. Urla da yaptığı tatili keserek makamına dönmesi ve en yakın danışmalarını toplayarak müşavere etmesi tedirginliğinin göstergesidir. Gezi krizi, çözüm sürecinde ki gecikmeler, nihayet Mısır da olup bitenlerin Başbakanı kaygılandırması bana 1958 de Irak’ta ki darbede kral Faysalın, naibinin ve başbakanı Nuri Sait’in katledilmesinin ertesi günü Demokrat Parti önde gelenlerini, bilhassa Adnan Menderes’i tedirgin etmek bir yana adeta korkutmuş olduğunu hatırlattı.
Birinci dünya savaşından sonra orta doğu İngiliz ve Fransızların kontrolünde idi. İlk defa Suriye de 1946 da Albay Edip Çiçekli darbe yapmıştı. O zamanlar yeni yayına başlamış olan Hürriyet gazetesinde ironik bir manşetle duyurulmuştu bu hadise. Osmanlı devrinde iki vilayetimizden  Halep ve Şamdan ibaret olan Suriye devletinde Albay rütbesinde bir asker tarafından yönetime el koyulmasını Türkiyedeki siyasiler ve basın pek önemsememişti. Fakat Irak’ta ki darbe korku ve infiale sebep olmuştu.
Abdullah Ööalan’ın inisiyatifi ile PKK’nın çözüm sürecinin başlamasına Erdoğan’ın uyum sağlamasının sebebi komşu ülkelerle olan münasebetlerimizin bozulmuş olmasıdır. Son günlerde istihbarat birimlerinin raporları sürecin arzulandığı tarzda gelişmediğidir. Siyasilerimizin kibirli beyanatlarına bakılırsa PKK havlu atmış, teslim olmuş propagandası BDP’yi ve Kürtleri provoke etmiş ve Hükumetin beklenen demokratik yasaları çıkarmakta gönülsüz olduğu intıbaı BDP lilerin ikinci devreye geçilmesi nin PKK’nın çekilmesinin beklenmesine lüzum olmadığını, hatta aşırı  isteklerde bulunmalarını körüklemiştir. Hiç bir siyasi kuvvetin şu anda Öçalanın serbest bırakılmasını sağlayamayacağını bilmek keramet sayılmaz. Onun ancak Kürdistan kurulduktan sonra seçimle alınacak bir kararla mümkün olacağını düşünmek en sağlıklısıdır. Tıpkı Mandela gibi. Sürecin VİN VİN pazarlığına dönüşmesi Erdoğan’ın tedirginleşmesi sebeplerinden biridir.
İkinci sebep Gezi krizidir. Tarafların hatalı davranışları krizin kronikleşmesine sebep olabilir.
Çevrecilerin naif ve masum davranışlarına emniyet birimlerinin aşırı kuvvet kuvvetlerle karşı koymaları prvokatörleri harekete geçirmiş, vandalismus başgöstermiştir. 1000 milyona mal olan tahripler demokratik eylem sayılamaz. Hele hele dahada ileri giderek başbakanın evine ve çalışma ofisine Molotof kokteylleri ile saldırmaları başbakanı tedirgin etmeğe ve dahada şiddet tedbirlerine baş vurmasını sağlamış ve kör döğüşü müzminleşmiştir.
Erdoğan’ın kibirli, ‘’ Ben % 50 oyla başa gelmiş bir başbakanıyım, istediğimi kimseyle uzlaşmadan, sormadan yaparım ‘’ demesi gençleri n haysiyetine dokunmuştur. Gezide oturum yapan, ilk okul çocukları gibi çadırlar kurmuş, bu durumu fırsat bilenler Gezi’yi adeta işgal altına almışlardı. Şayet bu fırsatçılar siyasi bir önem bahşediyorlarsa Vandalismusa müracaat etmeden Paneller, Seminarlar, şiddete başvurmayan mitingler yaparlar batıda yapıldığı gibi. Yüzden fazla yazar ve san’atkar bir eleştiri beyannemesi yayınladılar. Fakat orada maalesef taraf tuttular ve sadece Başbakanı elelştirmiş oldular. Böylece o beyanname değerini yitirdi. 
Erdoğan Mukni olamıyor.
Meydanlarda milyonlara seslenirken kuvvetli retoriği ile MONOLOG sergiliyor. Muhalefetin ve muhalif köşe yazarlarının ciddiye alınmayacak, nefsi müdafaa tarzında, üstelik hakaret içeren cevapları Erdoğanı celallendiriyor. Ona sual soracak, akıllı tavsiyelerde bulunacak etrafı yok. Sakin kafa ile düşünülecek olunursa Erdoğanı vicdanen tedirgin eden dış politikada MUKNİ olamayaşıdır. Dahili politika dada kontrolu kaybetmiş olmasıdır. Lüzumsuz yere Gezi parkı krizi kontrolden çıkmış ve kaosu önlemek için emniyet kuvvetlerinin şiddete müracaatı sayesinde bir çok gencin ölümüne sebep olmuştur ki bu çok feci bir aşamadır. Çözüm sürecinde beklediği PKKnın yurtdışına çıkıp silahları bırakması, akan kanın durması, anaların göz yaşlarının akmamasıdır. Halbuki Kürt sorunun çözümünde gereken düzenlemelerde ilerleme kaydetmeyi aklından dahi geçirmemekte, sürecin tökezlemesine meydan vermektedir. On senedenberi Kürtler hakkında müstakbel görüşüm o ki halen dörde bölük yaşayan Kürtler konjonktür el verirse İngilizlerin Lozanda yarattıkları sanal coğrafya değşecek, dört bölgede özerklikler gerçekleşecek ve Kürdistan kurulacaktır. Buna ne Esad, ne Malik, nede Erdoğan mani olabilecektir. Çünkü bugünkü durum sanal bır durumdur. Kürtlere haksızlık yapılmaktadır. Kürtlere karşı günah işlenmektedir.
Dış ticarette ki artışlardan hasederken, cari açığın ekonomimizde yarattığı endişeleri dile getirmekten imtina ediyor. IMFe borcumuz kalmadı diye övünürken özel dış borcun 1 triliyonu aştığını hiç dile getirmiyor. Muhalif fikirdeki gazetecilerin hapse konulmasına ses çıkarmadığı gibi, başlangıçta AK partisini destekleyen liberal, sözü dinlenen gazeteciler gazetelerinden kovulmuş, yahut otosansürle köşelerini muhafaza etmektedirler.
Kıbrıs sorununda 10 senedenberi hiç mesafe kaydedemesinin sebebi MONŞERleri dinlemeden kendi fikirlerine inanır olmasıdır. Menderes’in ve Zorlu’nun yaptığı Zürih anlaşması zevahiri kurtarmaktadır.
İsraille mevcut askeri antlaşmalara, hatta Suriye ile aracılık yapmağa varıncaya kadar iyi ilişkiler mevcut iken, bugün düşman pozisyonuna girdik. Doğru zannettiği düşüncelerine İsraili MUKNİ kılamadı.
Suriye ile yağlı, ballı iken sonra Esad’a en ağır hakaretleri yapmaktan imtina etmedi. O zamanlar Esad’ın diktatör olduğunu, Kürtlere kimlik dahi vermediğini, demokratik yönden hiç bir adım atmadığını görmedi mi?.Esad’a MUKNİ olamadı.
Irak’ta Barzani’ye hoş görülü davranmağa mecbur olmasına rağmen Kürdistan kelimesini ağzına alması kibirine dokunuyor, yahutta milliyetçi oylardan çekiniyor. Malikiyide hiç ikna edemedi.
Ahmedinecatı Suriye konusunda ikna edemedi.
Ermenistanla kapıları açmağa kalkarken Azerbaycanın dayatması ile kapıları dahada sıkı bir şekilde kapattı.
Putin’i Suriye mevzuunda ikna edemedi. Rusya, İran ve Azerbeycandan temin edilen enerji alışverişinde en pahalı faturayı ödemek zorunda olduğumuzdan Erdoğan bihaber mi?
Şimdi bir de Mısır yüzünden Obama ile, AB ile, Suudilerle ters düşmeğe başladık.
Bütün bu başarısızlıklara Erdoğan da Özal da, Menderes de gördüğümüz bazı özelliklerin mevcut olmaması onu zora sokmaktadır. Menderes kibar, kimseyi kırmak istemeyen bir zerafete sahipti. Özal ise bilgili, zeki ve hoşgörülü idi. Erdoğan öfkeli tavırları ile karşıtlarını çabuk kırıp dökmekten çekinmemektedir. Uslubundaki kibir ve kabalık karşıtlarınıda ayni minvalde provoke etmektedir.
Kıbrıs Türk devletini (KKTC)yi, ne bir Türki devlet, nede Müslüman devlet tanıdı. Minnacık Rum devleti ise bizi AB nezdinde adeta tehdit eder durumda.
Erdoğan medalyonun tek yönü ile övünmeğe devam ederken , medalyonun öteki yüzündeki başarısızlıkların tedirginliğini yaşıyor. Problem çözmede kendisini şartlandıran inatcılığında israr ediyor, sonunda ters istikamette adım atmağa mecbur kalınca TİMEİNGte fırsatı kaçırmış oluyor.
ÖFKE kötü bir kılavuzdur der Almanlar. Şayet Gezi krizinde yaşamını yitiren gençlerden biri kendi oğlu olsaydı Erdoğanın beyin kanaması geçirmesi muhtemel di.
İngiliz Filozof FRANCİS BACON bin sene önce Krala danışmanken ‘’ Tecrübeliler bakanlığı’’ kurdurmuş. Yani bizdeki AKİL ADAMLAR gibi bir şey.
Filozof HOBES ise iktidarların istikrar sağlama zorunluğu olduğu için asileri silahla terbiye etmeğe başvururlar. Çünkü millet Kaos ortamından korkar ve yöneticinin sırasında diktatörlüğüne de razı olurlar. Bu sebeple İngilterede 500 sene evvel asker CROMMWEL yönetime el koymuştu.
Erdoğan değişir mi? Zannetmiyorum. EFES li HERAKLİT diyor ki herşey değişir. İklimler, yönetimler hatta dinler değişir. Dünya ve yaşam devamlı değişim içindedir.
Ben otuz sene önce Erdoğanın yaşında iken yaptıklarımı, nelere cesaret ettiğimi düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Onunda algılarını zamanla suhulet içinde değerlendireceğine inanıyorum.
 Köln. 12.07.13


Hiç yorum yok: