30 Mayıs 2013 Perşembe

Erdoğan hakkında…‏





 Dr.İsmet Turanlı
dr_ismettu​ranli@mynet​.com
 Erdoğan kurşunu kendi bacağına mı sıkmak istiyor? Mücahit olma uğruna.
Erdoğan çizmeden yukarı çıktığının farkında değil mi?
Çizmeden yukarı çıkmanın hikayesini bilirmisiniz?
Bir Vernisaj ( Ressamın resim sergisi) ziyaretinde çizmeci ressamın yaptığı bir Şövalyenin resminin önünde ressama çizme resminde yaptığı hataları dile getirir. Ressam çizmecinin haklı ihtarlarına teşekkür eder. Çizmeci eleştirilerine devam etmek isteyince , ressam dönüp çizmeciye diyor ki :’’Lütfen çizmeden yukarı çıkmayın.’’
Bir memleketin başbakanı olmak başka , o memlekette her kararda belirleyicisi olmak başka şeydir. O zaman Vatikandaki Papa’lar gibi OMNİ POTENZ olursunuz. Bu demektir ki siz hiç hata yapmazsınız, memleketin MUTLAK hakimisinizdir. O zaman ileri Demokrasiden değil, Fukara Demokrasiden bahsedebilirsiniz. Çizmeden yukarı çıkmaktanda hiç beis duymazsınız.
Türkiye de 20-25 milyon Alevi mensubiyeti olan insanların olduğunu unutup Alkol kullanımı hakkında fetva verirseniz, partinizin büyük oy kaybını hesaba katmıyorsunuz demektir. Alevilerin milli içkisi RAKI’dır. Boğma rakıyı kendileri yaparlar. Gayri müslümler dini inançları gereği içki içerler. Onlar için  İsa’nın kanı sayılır. Ben İsveçte iken Alkol satışı kısıtlı idi. Arkadaşım labratuardan getirdiğimiz mutlak alkole, eczaneden aldığı Anason extraktı karıştırır ve rakı yapardı.
Şimdi bir de üçüncü köprüye,  zamanında yüzbinlerce Alevi vatandaşı katletmiş olan Yavuz Sultan Selimin ismini verirseniz , geri kalan Alevi vatandaşın oyunu hiçe saymış olursunuz.
Tahminim o ki Erdoğan bu iki kararı ile % 20 oy kaybına uğrayacaktır.
Köprüyü kutsamak için İstanbul müftüsünü çağırıp Osmanlı devrindeymişiz gibi duasını yaptırmakla Laikliği askıya aldığını demonstre etmiş oldu.
Kurtuluş savaşında muharebe kazanılınca BMM mebusları Hacı Bektaş camiyine gidip dua edelim demişler. Atatürkte onlara ‘’ Savaşı takdiri ilahi değil, sizler , askerlerimiz kazandı demiş ve camiye gitmeğe müsaade etmemiştir.
Alkol mevzuunda da ‘’ İki ayyaşın değil inancımızın gereğini yerine getirmeliyiz ‘’ demeklede Laikliğin ne demek olduğunu anlamadığını deklare etmiş oldu.
Köprünün temel atılışında yaptığı konuşma ile bir taşla iki kuş vurmuştur. Kendi bacağına kurşun sıkmıştır.
Mutlakiyet gösterilerinden biride bakanlar hakkında ‘’ Benim .......Bakanım’’ demesi, bakanlarında şahsiyetlerini tavana asıp ‘’ Başbakanımızın talimatı ile’’ diyerek yapılması gereken işlerin Başbakanlarının emrine tabi olduklarını söylemekten hiç utanç duymamaları. Başbakanın bilhassa aydın kesimi rahatsız eden BENİM (Pronom-ZAMİR) ini kullanmasını analiz ettim. Erdoğan çocukluğunda babasının baskısı altında büyümüş ve ,ona karşı duyduğu (Agression-Saldırgan direncini) açığa vuramadığı için Psikolojide tesbit edebileceğimiz ( Build up- stauen-birikim) sonraki yıllarda açığa çıkmağa başlamış, eleştiriye tahammülsüzlük, öfke tarzında kendini göstermiştir. Babası kaptan olduğuna göre gemideki sorumlu rotayı elden bırakmaması gibi, evdede hiyerarşisini devam ettirmiştir. Babasının ona bazı isteklerinde müzahir olmadığından şikayetçi olmuştur. Çocuklar BEN kelimesini kullanmağa başladıklarında ( Possesifite- malikiyet) kelimesi BENİM kelimesini kullanmağa başlarlar. Benim babam, benim oyuncağım gibi. Erdoğandada o yaşta hissettiği benlik duygusu birikime uğramış, açıklayamamış olması mümkündür. Bu tarzda izah edecek olursak , hoşa gitmeyen BENİM kelimesini kullanmasını anlamış oluruz.
Ben de çocukken üvey babama karşı isyankar hislerimi açığa vuramadığım için, bugün bile küçük bir haksızlıkla karşılaşınca çok çirkin reaksiyon göstermekte, hakarete varan kelimeler kullanmaktayım. Erdoğan’ın Salı günleri gurup toplantılarında sarfettiği aşırı saldırgan kelimelerin gerisinde onun çocukluğunda yaşadığı fenomen olduğu aşikar. Hatta deniyor ki PROMPTER dan konuştuğunda bu tür uslup bozukluğu görülmüyor.
Kılıçdaroğlu Gandhi gibi halim, selim görünmesine rağmen gurup konuşmalarında sesini yükseltip, masayı yumruklaması ise bir nefsi müdafaadan kaynaklanmaktadır. Etrafıda sakinleşmesini tavsiye edeceklerine onu dahada kışkırtmaktadırlar. CHP milletvekili İnce’nin, Tarhan’ın konuşmaları dahada saldırgan ve çirkindir. İsmet Paşa da zaman zaman kürsüde sarf ettiği cinaslı kelimelerle Menderesi zıvanadan çıkarmıştı. Milletvekillerine ‘’Siz istarseniz Halifeliğide getitirebilirsiniz’’ sözünün manası Parlamentonun demokratik egemenliğine bir vurgudur. Tıpkı Magna Chartada Kralın Parlamentoya iktidarını kısmen devrettiği ve İngilterede demokrasinin başladığı tarzda. Muhalefetin, Menderesi karalamak isteyenlerin , onun Halifeliği getirmek istediği manasını çıkarmaları abartılmış bir iftiradır. ‘’Odunu bile aday göstersem mebus seçtiririm’ söylemini onun diktatörlüğe gittiğine bir alamet sayanlar, hatta 27 mayısdaki darbeye sebep gösterenler bile olmuştur. Acaba hangi odunu mebus yapmıştır diye sormak lazım. Bu gibi sözlerin bir darbeye gerekçe gösterilmeside dangalaklığın daniskasıdır. 27 mayıs devrimmişte, ötekileri darbe imiş diyenlerin aklı seliminden şüphe etmek lazım. Darbe, darbe dir. Hiçbiri iyi sonuç vermez. Güya darbe sonrası süper anayasa yapmışlar. Darbe sonrası katliam yapıp, Menderesi ve iki güzide bakanını idam ettirmişlerdir. Darbe frensiz araba kullanmağa benzer. Başlangıçta hızlı gidebilirsiniz ama sonunda toslarsınız, ölümcül kazalara sebep olursunuz.
Son haber de ‘’ Doğum sonrası izninin müdetini Başbakanın tesbit edeceğidir’’. Başbakanımızın ilim adamı olduğunu, sanat eserleri hakkında karar verirken jurinin tek seçicisi olduğu, Hava alanı yapılacak bölgenin neresi olması lazım geldiğini bir helikopter le İstanbul üstünde kolaçan yaparak karar verdiğini basın duyurmuştu. Bunlar tek adam olmanın hatalı neticeleridir. Bunlar ulemanın değil ehli vukufun işidir.
Daha bir kaç sene önce yazmıştım. Erdoğan çok güzel işler yaptı, fakat tek adam olması tehlikelidir. Çünkü tek adam hata yapmakla maluldur.
Mükerrem Taşçıoğlu Turizm bakanı olunca gazetecilere şöyle bir beyanat veriyor. ‘’ Ben bakanlığa gelmeden Turizmin T sini bilmiyordum Şimdi bakanlıkta bir karar verileceği zaman bütün büroklatları dinliyorum. Sonunda ben ne dersem o oluyor, kimse itiraz etmiyor.’’ Erdoğan da ayni haleti ruhiye içinde. Bu durumu Türkiye için tehlikelidir.
Acaba Erdoğan’a hangi (Benim-şahsi) bakanı itiraz edebilir ki.
Padişahların yanlarında gezdirdikleri bir liliputanları varmış . Her sabah ‘’ Padişahım senden büyük ALLAH var’’ derler, Padişahlara hükumranlıklarının sınırı olduğunu hatırlatırlarmış.
Erdoğan’ın etrafında ona itiraz edecek bir merci yok. bu vazifeyi  ifa edecek kimse yok. Muhalefet parti başkanları ise kifayetsizliklerini kamufle etmek için Hakaret etmeği yeğliyorlar, hakaretamiz laflarla muhalefet ettiklerini zannediyorlar. Daha müsbet önerileri getirecek beyinlere sahip değiller. ‘’Vermesse Mabud, neylesin Mahmut’’ .
Ben belki insanları Erdoğan’dan daha çok seviyorum, hemde Yaradandan ötürü değil. Hekim olduğum için. Hekimliğin şiarıdır. Hangi dinden olursanız olun.
Ben de tıpta, hekimlikte, sosyal yaşamda yaptıklarımı sıralayınca dediler ki siz bir NARZİSTSİNİZ.
Erdoğan da bir narzist olsa gerek. Temcid pilavı gibi icraatlarını, tekrar tekrar dile getiriyor. Hemde hiç ama hiç eleştiriye tahammülü olmadan. Eleştiri yapanları da yaradandan ötürü sevmemek kaydı ile.
Eleştiriye cesaret eden gazeteci kalmadı. Hepsinin rızkını kestirdi. Taraftarı olanlarda OTOSANSÜRE başladılar. Tahammülsüzlüğü, öfkeleri, tek karar verici olması TEKADAM hastalığından kaynaklanıyor.
Komşumuz dost devlet kalmadı. Davutoğlunun sıfır sorun politikası sayesinde çok şükür.
Rumlarla( Yunanistan, Güney Kıbrıs) düşman, İsrail düşman,Suriye düşman, Irak (Maliki) düşman, İranla ve Azerbeycanla ilişkiler limoni, Ermeniler ezeli düşman. Almanlarla, Fransızlarla AB konusunda kanlı bıçaklı. Obama ve Putin sırt sıvacıları. Suudi ve Katar diktatör krallarıda pek koklatmıyor lar.
Bütün ümidim Abdullah Gül’ün ilk seçildiğinde olduğu gibi Erdoğan’a mızıkçılık yapması.
Barış sürecinin Abdullah Öcalan ile Barzaninin başarısı olduğunu milletin anlaması, önümüz de ki seçimlerde AK partinin oylarındaki gerileme Erdoğanı belki frenleyebilir. Kılıçdaroğlu ve Bahçelinin muhalefet tarzı , kabiliyetsizlikleri Erdoğan’ı menfi  tarzda bir etki sağlayamayacktır..
Özgürlükler babında, Kadın haklarında, Kürtlerin özerklik , kimlik mevzularında, basının, yargının dıştan görünüşlerinde 120 sırada olmamız Erdoğan’ı hiç rahatsız etmiyor.
Nurcuların başı Fethullah Gülen cemaatı ile de kapışması oy kaybını tetikleyecektir.
Bankalara ve Tüsiadcılara diş geçirememesi onların nalıncı keserini kullanmaları, alt gelirli sınıfın ak partiye oy verenlerinin % 80 civarında olması düşündürücüdür.
İmam hatip mezunu olması, hiçbir yabancı dil bilmemesi, yurtdışında demokratik ülkelerde hiç yaşamamış olması, futbolculuğu onun kültür seviyesini belirlemiştir.
Eşinin, kızlarının tören ve gezi mürettebatı olması da halk arasında antipati yaratmaktadır.
Hitler başa geçtiğinde Antisemistti, Otobanları yaptı, enflasyonu düşürdü, parayı değiştirdi, analara çok doğurun dedi ve çok çocuklu analara madalya verdi, Wolkswagen( Halk otosunu)ı yaptı.
Erdoğan da tesadüfen Antisemist beyanlarda bulundu, Duble yollar yaptırdı, Enflasyonu düşürdü, Paradan sıfırları attı, yeni TL yaptı, analara en azından 3 çocuk doğurun dedi, kendi otomobilimizi yapalım dedi.
Hitler, o münevver halkın son demine kadar sempatisini kazandı fakat TEKADAM olunca milleti için , dünya için tehlikeli oldu ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan hataları yapmağa başladı.
Erdoğan’ın en takdire şayan icraatı Askeri kışlasına sokmuş olmasıdır. Fakat onların sessizliği beni korkutuyor. Darbeler devri geçti deniyorsada ben korkuyorum. Çünkü asker 27 mayıstan buyana DARBE yapmağı öğrendi. Adam öldürmeği talim etti. Ekonomimizde büyüme fetişizmi hakim. Beni korkutan SİLAH ve Para’nın yarattığı ahlaki çöküntüdür. Sevgi, saygı ve Şefkat erozyonu, avamda Konsum düşkünlüğü, boşanma epidemisi  benim gibi optimist insanları dahi kaygılanmaktadır..

Antalya, 29.05.13

Hiç yorum yok: