20 Mayıs 2014 Salı

Herç u Réç!...



 
Aslan Şimal

Gözlerinin önünde olup biteni, gerçeği ısrarla görmezden gelen insanlar için Kürdistan’da kullanılan bir deyim vardır. “Em dibéjin herç vaye, ew dibé réç vaye.” (Biz ‘ayı burada’ diyoruz; o, ‘iz burada’ diyor.) KCK ve bileşenlerinin Paris katliamı konusundaki tavırlarını bu deyimden daha iyi ortaya koyacak bir tanım olamaz. Ortada katliam var, katliamı yapan var, yaptıran var, kanıtlarıyla beraber. Bütün dünya her şeyi öğrendi. Ortada somut kanıtlarıyla bir gerçekleşme var. Delilleriyle beraber bu somut olay (herç) gözümüzün içine sokuluyor hergün. Buna rağmen bizimkiler hala ‘réç’ diyor. Hala “paralel devlet” diyor.

Peki KCK’nin katliam karşısındaki bu ipe un serme, gerçeğin gereğine uygun tavır geliştirmeme, yani ‘réç’ siyasetini körlük olarak değerlendirmek mümkün mü? Ya da Ömer Güney sızmasını ve katliamı sıradan görüp küçümsediği için mi bu anlaşılmaz tutumunu sürdürüyor?

Tabii ki kimse “işte katliamcılar ortada, neden kısasa kısas uygulanmıyor, intikam alınmıyor, ya da İmralı görüşmeleri bitirilmiyor” demiyor. Bu yönlü düşünceler de doğru tutumu temsil etmez. Zaten devlete sahip olmak isteyen gerici güçlerin kavgasında ortaya çıkmış katliam itirafları üzerinden politika üretmek de yanlıştır. Mesela sesli ve yazılı kanıtların deşifre olmasından sonra PKK/KCK’nin katliam konusunda yorum yapmasının kıymeti harbiyesi yoktur.

Bizim herç ve réç meselemiz daha derindir. Katliamın üstünden birbuçuk yıl geçtiği halde, PKK, MİT sızması konusunda ikna edici tek bir açıklamada bulunmamıştır. Sızmaya yol açan çatlağa dokunmamıştır. Çatlağın daha da yarılacağını bildiğinden, bir iç soruşturma açmamıştır. Çünkü hepimiz, içimizdeki ‘herç’ın büyüklüğünün farkındayız. Ömer Güney bu ‘herç’ın sadece bir pençesidir.

Devletin en temel kurumlarından olan MİT’in PKK ile teşviki mesaisi taa ilk yıllarda başlar. Bu mesainin tarihine bakıldığında, MİT hep üç ayaklı bir planla PKK’ye sızma yapmaya çalışmıştır. Önce zaafını, zayıf yerini tespit ediyor. Bunun üzerinden bir eğilimi örgütlüyor ve bu ikinci ayağı oturtmada başarılı olursa operasyonel adım uygulamaya geçiyor. PKK bir çok kez sızmayı eğilim aşamasında yakaladı ve saldırıları önledi. Ama MİT’in Paris katliamında olduğu gibi, -ondan önce birkaç gerilla birliğinin şehit edilmesinde, Erdal ve Ramazan gibi HPG komutanlarının şehit edilmesinde görüldüğü gibi- sızmasını bir çok kez operasyonel düzeye vardırdığını görüyoruz.

MİT’in PKK içindeki faaliyetleri eskiden kadro ile sınırlı idi. Dediğimiz gibi daha çok partiiçi düşünce düzeyinde eğilim örgütlemekle, objektif planda etkili oluyordu. Son on yılda ise PKK’nin hemen hemen bütün kurumlarında denetimini geliştirmiş vaziyettedir. Eğilim örgütlemek kitlesel düzey kazanmıştır. Devletin istihbarat kurumlarının günlük sohbet konularının başında, PKK’nin hangi kurumunun yönetiminin hangi ekip tarafından değiştirildiği konusu gelmektedir. Bu gerçeği, Ömer Güney’in ses kasetinden ibretle dinlemedik mi!

Mesela, Ömer Güney kimlerin onayı ile kimleri derneğin yönetimine getirmiştir? Bu yöneticiler kimlerdir? Örgütün hangi sorumlularının onayı ile yönetim belirlenmiştir? O örgüt sorumluları mı Güney ve ekibini yönetiyordu yoksa Güney mi onları manipüle ediyordu? Güney’in sızmasında, herhangi bir üst düzey kadro ile geliştirdiği bir hemşerilik ilişkisi rol oynadı mı? Örgüt, Güney’in “yönetimini aldık” dediği dernekle ilgili ne tür soruşturmalar yaptı? Mesela MİT komplosu sonucu görevden alınan Şiyar dinlendi mi? Şiyar gibi, MİT’in manipülasyonu sonucu örgütün görevden aldığı başka sorumlular var mı? Bunların itibarları iade edilecek mi? Sızmaları önleyici ne tür tedbirler düşünülmektedir?

Paris katliamı vesilesiyle bu basit sorulara verilecek çok kolay cevaplar olacağını sanmıyorum. Çünkü tablo ürkütücüdür: MİT isterse PKK kadrolarını PKK eliyle tasfiye edebiliyor, kurumlarının yönetimini belirleyebiliyor! Bunu izah etmek tabii ki kolay değildir. Zamanında Mehmet Ağar, MGK kararlarının bir tanesinin dahi tartışılmaya açılması halinde rejimin onarılmaz yıkımlarla karşı karşıya gelebileceğini söylemişti.

MİT’in manipülasyonlarına birden fazla kez uğramış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Paris katliamında örgüt içi soruşturma açılması halinde, örgüt içi dengeler ciddi şekilde sarsılır. Büyük bir tasfiye yaşanır. Bu tasfiye beraberinde onyılların emeklerinin heba olmasıyla da sonuçlanabilir. O nedenle mevcut yönetim Paris katliamını soruşturmayı göze alamaz. Bu, üstünde düşünmeye değer bir durum olabilir. Gerek sorumluluk aldığımız süreçlerde gerekse sonraki dönemlerde devletin tasfiyeci yönelimlerine PKK içinde hangi kişi ve eğilimlerin kapı araladığını örgüte çok net bir şekilde ifade ettik. Bir seferinde “heval, sen bildiklerimizin ötesinde şeyler söylemiyorsun, ama örgütsel kaygımız, doğrulardan önce gelir” cevabını almıştım.

Biz, parti adına, bizleri mücadele dışına itenleri, manipülasyon olduğunu bildiği halde buna onay verenleri isim isim biliyoruz. Bunlar sonra legal ve illegal alanda siyasetin merkezine oturdular. Bazıları KCK’den tutuklandılar, o sırada deşifre oldular, bir kısmı ise korkudan hala içerde yatıyor. Çalışma tarzları şudur: Örgütü manipüle edip kadroyu tasfiye kararı almasını sağlarlar. Kadro tasfiye olunca, ona dönerek “sana üzüldüm kadro. Demek bizim dünyamız da adaletsizmiş. Bunca kan, ter, emek, çaba… Hepsi boşmuş. Seni de dışlamışsa bu hareket gerçekten yanlıştır” kara propagandasını yapmaya başlar.

En gözde ve fedai kadroları, en sadık ve varını yoğunu devrime adamış, devrimde kaybetmiş aileleri, direnişçi kitleleri bu kara propaganda ile etkisiz kılarlar. Bu yöntem AKP faşizmi döneminde etkince uygulandı, uygulanıyor. Biraz FKÖ’leşme yaşanıyor. Kontrol edilebilir, düzene yakın bir çizgi PKK’ye hakim kılınmak isteniyor. 2003’te ortaya çıkan tasfiyecilik sonrası süreç bu çizginin serpilmesini hızlandırdı. Kadrolar “hizip oluşturabilme potansiyeli var” gerekçesiyle tasfiye edilirken, kurumlar lümpen, çizgidışı, her şeye açık, sistemle entegrasyonu kolay sağlayabilecek esneklikte insanlarla dolduruldu. Bu sıradanlaşma, sızmalar için adeta köprü oldu. Mesela Ömer Güney katliamdan sonra gözaltına alındığında onun ev arkadaşları “polis arkadaşımızı suçlamak istiyor” diyerek ona hala sahip çıkıyorlardı. Neden? Çünkü kabul/red ölçüleri kriter olmaktan çıkmış, devrimci yaşam ölçüleriyle düzen ölçüleri örtüşmüş durumda…

Birkaç gün önce KCK yöneticisi Duran Kalkan “yeni MİT yasası, PKK  liderlerini yurtdışında öldürme amaçlı çıkarılmıştır.” diye demeç verdi. O halde sayın Kalkan hala Paris katliamının faillerini kabul etmiyor. Sanki suç örgütü MİT’in suç işlemek için yasaya ihtiyacı varmış gibi konuşuyor. Yani şöyle mi oluyor. Sakine yoldaşları MİT katletti ama yasal güvence olmadığı için inkar etti, bundan sonra katledecek ama inkar etmeyecek! Tamam da, burada katledilecek için değişen sonuç ne ki, yasanın analizini yapıyoruz? Anlayan beri gelsin!

Bence sayın Kalkan devletin “Kürtleri yasa içinde mi dışında mı öldürmek gerekiyor” kararı üzerine kafa yoracağına, PKK adına değer ailelerini tek tek fişleyip demokratik siyasetin dışında tutan MİT sızmalarını nasıl önlerim diye tedbir geliştirmesi daha doğru olur. Ömer Güneyler’in sızmasına yol açan  “bana düşünen değil, örgüte gelebilecek insan lazım” yaklaşımıyla şekillenen örgüt kararlarını sorgulasın.

“Örgütlendirilerek” çatlaklardan sızarak, kurumlarda manipülasyon görevi üstlenen bu tiplerin Diyarbakır, Van ve Hakkari gibi alanlarda yerel seçimlerde geliştirdikleri fişleme yöntemi ile Ömer Güney’in kadro düşürme taktiği birebir örtüşüyor. Fişleme çetesi Kürdistan’da yerel yönetimlerde herhangi bir yerde görev almak isteyen yurtseverleri tek tek araştırmıştır. Hangi aday adayı şehit ailesindeyse, gerilla ya da tutsak ailesiyse, toplumda emeğiyle öne çıkmışsa, bunları elemiştir. Mesela kendisi parti yöneticisidir, ailesinden beş kişiyi kentin değişik belediyelerinde işe almış. Bu kişinin BDP’deki görevini tahmin etmek zor değil: Yerel yönetim komisyonunda yöneticidir ve “PKK aynı aileden birden fazla kişinin asgari ücretle de dahil, belediyelerden çalışmasını yasaklamıştır” tellallığını zırvalamaktadır. Yetmiyor, tek tek aday adaylarını aşağılayıcı yöntemlerle fişlemektedir. Sıradan çeteleşme… Sıradan paralel PKK!

Herç! Herç!

19.05.2014

Aslan Şimal / Amed

Kaynak: Rojeva Kurdistan


Hiç yorum yok: