31 Aralık 2013 Salı

Suriyeli “devrimciler” nereye gittiler öyleyse?

   
           
Thierry Meyssan

Cenevre-II Konferansının arifesinde Birleşik Devletli organizatörlerin ellerinde Suriyeli "devrimcilerin" rolünü oynamak için hiç kuklaları kalmadı. Özgür Suriye ordusunun birdenbire ortadan kaybolması ona inananlara bir kurgudan başka bir şey olmadığını gösterdi. Suriye’de hiçbir zaman bir halk devrimi olmadı, olan sadece paralı askerlerle ve milyar dolarlarla yabancı saldırganlığıydı.

Cenevre barış konferansının düzenleyicileri Suriye ordusu karşıtlığı için acilen bir temsilci arıyorlar. Sonuçta Batılılara göre çatışma korkunç bir diktatörlüğü kendi halkının karşısına koyar. Bu arada Suriye’yi yakıp yıkan silahlı gruplar –İslamcı Cephe’den El Kaide’ye- her ne kadar öncelikle Suriyelilerden oluşmayı öngörseler de yabancı savaşçılara resmi çağrı yapıyorlar. Onları davet etmek Suriye’de devrimin hiçbir zaman olmadığını sadece bir yabancı saldırganlığı olduğunu kabul etmek olacaktı.

Nihayetinde birkaç hafta önceye kadar bize 40.000 adamı olduğu söylenen Özgür Suriye Ordusu ortadan kayboldu. Başka paralı askerlerce genel bölgesi saldırıya uğradıktan ve savunma araçları yağmalandıktan sonra tarihi önderleri General Selim İdris Türkiye tarafından kaçırıldı ve Katar’a sığındı. Oysaki Albay Riad el-Assad Hollanda’ya sığındı.

Kendi yapılanması dışında 29 Temmuz 2011’de Özgür Suriye Ordusu tek bir amaca kilitlenmişti: Başkan Başer el-Asad’ın devrilmesi. ÖSO asla laik bir rejim veya İslamcı bir rejim için mücadele ettiğine dair açıklama getirmedi. Hiçbir zaman, ÖSO’nun Hukuk, Eğitim, Kültür, Ekonomi, Çalışma Hayatı, Çevre …vb konularda siyasi bir duruşu olmadı. Hiçbir zaman bir siyasi program taslağı bile oluşturmadı.

ÖSO’nun Suriyeli Arap ordusundan kopmuş askerlerinden oluşmuş olduğu bize söyleniyordu. 2011 yılının ikinci yarısında gerçekten kopuşlar oldu ancak sayıları hiçbir zaman %4’ü geçmedi ki bu da tüm ülke çapında önemsenecek bir durum değil.

Hayır, ÖSO’nun bir siyasi programa ihtiyacı yoktu; çünkü bir bayrağı zaten vardı, Fransız sömürge bayrağı. Suriye üzerindeki Fransız mandası süresince yürürlükte olan ve sözde bağımsızlığın ilk yılları boyunca elde tutulan, Sykes-Picot anlaşmasının simgesiydi: Suriye rahatça budanmış ve etnik-inançsal olarak devletlere bölünmüştü. Üç yıldızı Durzi devletini, Alevi devletini ve Hıristiyan devletini temsil ediyor. Bu uğursuz bayrağı tüm Suriyeliler tanırlar üstelik sadece ünlü bir televizyon dizisindeki Fransız işgalcinin Suriyeli işbirlikçisinin bürosundan değil.

İlk önder Albay Riad el-Asad tarihin zindanlarında kayboldu gitti. Arapçada farklı şekilde yazılan ancak başkan Başar el-Asad’ın ismi gibi Avrupa dillerinde de benzer biçimde telaffuz edilen isminden ötürü seçilmişti. Bu iki adam arasındaki tek fark Körfez’in monarşileri bakış açısından Riad el-Asad Sünni, Başar el-Asad Aleviydi.

Gerçekte, Özgür Suriye Ordusu bir Fransız-İngiliz tasarımıdır, tıpkı Libya’daki “Bingazi devrimcileri”nin olduğu gibi (onlar da bayrak olarak İngiliz işgalcilerinin işbirlikçisi Kral 1. İdris’in bayrağını “seçmişlerdi”).

Başkanlık sarayını almayı amaçlayan NATO’nun silahlı kolu ÖSO, Atlantik ittifakı ülkeyi bombaladığında Körfez işbirliği Konseyinin ve Batılıların ardıl planları ve ardıl başarısızlıkları ile sarsılmıştı. İkinci olarak, sürgündeki siyasi konseyin silahlı kolu olarak tanıtılan ÖSO ona hiçbir yetki tanımıyordu ve sadece Fransız-İngiliz işverenlerine boyun eğiyordu. Sonuçta ÖSO, Ulusal Suriye Koalisyonunun siyasi kolu olduğu gizli servislerinin silahlı kollarıydı. Kısacası ÖSO, Türk ordusunun onu kendi üslerinde barındırdığı koşullarda NATO’nun doğrudan yardımı olmaksızın başarı kaydedemez.

Dördüncü kuşak bir savaşın çerçevesinde yaratılan ÖSO, Suriye’nin Nikaragua tipi ikinci savaşına uyum sağlamayı başaramadı. İlk savaş (Şubat 2011’de Kaire’deki NATO’nun toplantısından Haziran 2012’de Cenevre’deki konferansa ) NATO’nun ellerine olgun bir meyve gibi düşmesi için iktidarın meşruiyetini kaybettirmeyi hedefleyerek hazırlanan medyatik bir düzendi. Emirlerini doğrudan İttifaktan alan belirli üç-beş kişi tarafından askeri eylemler yapılıyordu. Her şeyden önce söz konusu olan medyatik yalanlara itibar sağlamak ve yaygın bir ayaklanma görüntüsü vermekti. William Lind ve Martin Van Creveld’in kuramlarına uyumlu olarak ÖSO tüm bu grupları adlandırmak için bir etiketten başka bir şey değildi, ancak uygun bir hiyerarşik yapısı da yoktu. Tam tersine, ikinci savaş (Temmuz 2012’de Paris’teki “Suriye’nin Dostları” toplantısından Ocak 2014’deki Cenevre-2 Konferansına kadar) ülke teslim olana kadar “kanını akıtma”yı hedefleyen yıpratma savaşıydı. Rolünü oynamak için ÖSO’nun hiçbir zaman beceremediği hiyerarşisiyle, disipliniyle gerçek bir orduya dönüşmesi gerekiyordu.

Türk-İran yakınlaşmasından beri yaklaşan sonunu sezinleyerek, ÖSO gerçekçi olmayan şartlarını ortaya koyarak Cenevre-2’ye olası katılımını ilan etmişti. Ancak artık çok geçti. Suudi Arabistan tarafından tutulan paralı askerler NATO’nun kurgusunun üstesinden geldiler. Bundan böyle her biri tüm çıplaklığı ile gerçeği görebilirler: Suriye’de hiçbir zaman devrim olmadı.

Fransızcadan çeviren: Seçkin KAZAK

Kaynak: Özgür Üniversite


Hiç yorum yok: