9 Aralık 2013 Pazartesi

Nelson Rolihlahla Mandela...




Kutbettin Özer

Nelson Rolihlahla Mandela:  
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin seçimle iktidara gelen ilk devlet başkanıdır. 09.12.2013

Nelson Rolihlahla Mandela, sadece Afrika kıtası için ‘’Özgürlük savaşçısı’’ olmadı tüm dünya ülkelerinde örnek bir lider konumuna geldi. Mücadeleci yoldaşlarına saygılı ve onları onurla dinler, görüşlerini alır, ve her birine değer veren biriydi.
Nelson Rolihlahla Mandela, 1918 doğumlu Transkei’de Umtata yakınlarındaki Mvezo köyünde, Xhosa dilini konuşan Thembu kabilesinde 18 Temmuz 1918’de dünyaya geldi. 9 yaşındayken babası öldü ve 16 yaşında, Clarkebury Boarding Institute’a giren Nelson Mandela, Batı kültürü alanında, normalde 3 yıllık olan programı, 2 yılda bitirdi. 1937 yılında, 19 yaşındayken Healdtown’a yerleşerek Fort Beaufort College’ta eğitimine devam etti. Bu okulda spor ve boksla ilgilenen genç Mandela daha sonra uzun yıllar meslektaşı ve dostu olacak Oliver Tambu ile tanışacağı ve işletme yönetimi (BA - Business Administration) eğitimine başlayacağı Fort Hare Üniversitesi’ne girdi. Üniversitede iken aktif politikada yer aldı ve Polislerle çatışma olaylarından dolayı okuldan uzaklaştırıldı.

Geçimi için Transvaal'a giden Nelson Mandela, burada bir süre madenlerde polis memurluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline mektupla öğretimine devam etti. 1942'de Witwaterstrand Üniversitesi’nin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı olduğundan dolayı Avukatlık unvanını aldı. Devrimci aktivitesinde çeşitli demokratik kuruluşların temsilciliğinde bulundu. Halkını ırkçılığa karşı ayaklandırdı ve sonra dış ülkelere 1962’de çıktı. Maddi ve manevi destek için İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı, genel konumu inceledi. Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurtdışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Asıl mesele; Nelson Rolihlahla Mandela, beyaz yönetimi tarafından çıkarılan kanunları tanımadı ve halkını temsil etmediğine karşı geldi ve 14 Haziran 1964’de müebbet cezasına çarptırıldı.

“Dünyanın en ünlü mahkûmu” olarak anılan ve Güney Afrika, Robben Island’da 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980'li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyulan Nelson Mandela, 2 Şubat 1990'da Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Frederik W. De Klerk’in, Afrika Ulusal Kongresi'ne konan 30 yıllık siyaset yasağını kaldırması ve af ilan etmesiyle 11 Şubat 1990'da Cape Town 'daki cezaevinden çıkarak, 27 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşında-ydı. Nelson Rolihlahla Mandela, “Mücadele benim hayatımdır dedi ve hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” diyen Nelson Mandela, hapisten çıkınca demokratik bir Güney Afrika kurulması için çalıştı. Mandela, 40 yıl içinde 100’den fazla ödül aldı. Güney Afrikalılar Mandela’yı “Özgürlük Savaşçısı” kahramanı olarak ilan etti.

Nelson Rolihlahla Mandela, sadece Afrika kıtası için ‘’Özgürlük savaşçısı’’ olmadı tüm dünya ülkeleri için örnek bir lider konumuna geldi. Mücadeleci yoldaşlarına saygılı ve onları dinlerdi, görüşlerini alır ve her birine değer veren biriydi.

Mele Mustafa Barzani de Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde de Mandela gibi yol arkadaşlarını ve yandaşlarını hatta Kürt olmayan halkların kardeş birliğinden yanaydı.
Kürdistan Ulusal Demokratik Mücadelesinde kin ve nefret yapmadı, her kesin fikrine, görüşüne saygılıydı ve onları dinlerdi, Kürt halkıma dokunmayan her kese saygılı ve saygılı olmayana da kendini savunmaya ve müdafaada bulunmayı tercih ederdi. Bendeniz bunları nereden biliyorsun soracak olursanız, Hewler ve Selahaddin kentlerini ziyaret ettiğimde nerede yaşlı insanlar varsa onlara yaklaşır ve onları konuştururdum. Yaşlı ‘’Peşmerge’’ ile muhabbete başlarken; gözümle, kulağımla dinlediğim gerçek haberlerdir. Hatta M. Mustafa Barzani ismini diline aldıkları zaman üzerinde de ‘’AH-AX’’ son nefesini çekerlerdi. Barzani bizim için büyük bir babaydı, o hepimizin babasıydı derlerken gözleri yaşlarla dolduğunu gördüm ve ben de onlarla gözyaşımı birlikte damlatırdım.
Mahatma Gandhi, Hindistan’da büyük devrim yaptı ve sömürgecilere karşı amansız korkunç mücadelede verdi ve O ülkenin abidesi, misyonu oldu ve dünya o liderin silahsız kazandığı mücadeleyi tarihlerinde sayfa sayfa yazdı.
Myanmarlı Aung San Suu Kyi, Birma ’da Askeri rejime karşı müthiş protesto eylemlerini hazırladı ve bütün dünya ülkelerinde ses duyurdu. Aung San Suu Kyi mücadelesinin akabinde 1989 tarihinde Barış Ödülünü bir Sembol olarak hak kazanıyor. Birma halkı olduğu gibi Aung San Suu Kyi ’nin cesaretinden ötürü güç alarak askeri rejime karşı mücadelesini yürüttü. Birma ’daki mücadeleyi Alan Clements tarafından aktüel olarak Askeri darbenin Kronolojisini İnternet gazete sayfalarını doldurmuştur. Güçlü olan örgüt, hiçbir zaman güçsüze karşı gelmedi, diyalog yoluyla acımasız ideolojik mücadeleyi birlikte verdiler.
1980 Askeri darbeden evvel Kuzey Kürdistan’da Rızgari, Ala Rızgari, KUK, KAWA, DDKD, DDKO, Özgürlük Yolu ve sonra Kürdistan İşçi Partisi (PKK) örgütlenmeleri su yüzüne çıktı. Bu süreçte Kürt ve Türk örgütleri arasında müthiş olumsuzluluklar yaşanıyordu. Ben de Rızgari sürecinden ayrılan Ala Rızgari sempatizanıydım. Yanılmıyorsam Özgürlük Yolu dışında bütün Kürt örgütleri silahlıydılar. Çarpışan Silahlı Kürt örgütleri; KAWA, KUK ve PKK’lılardı. KUK askeri yönde güçlü bir örgüttü. PKK’nın başını çeken lider APO (Abdullah Öcalan) kısa bir süreden sonra Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinde tanınmaya başladı. PKK’nın bir andı vardı; Biz PKK’lı olarak Kürt örgütlerini bitirmeden Kürt devrimcisi olarak yola çıkamayız gibi vaatleri oldu. PKK ve KUK birbirlerini ‘’boşuna’’acımasızca kırdılar. Süreç o kadar vahimleşti ki, PKK bütün Kürt örgütlerini yok etmek istedi ve nitekim yok-etmeyi başardı. PKK, Avrupa’da çok zayıftı, PKK’yi güçlendiren de Şıvan Perwer oldu, sonradan Şıvan Perwer’e düşman kesildi. Nedeni ???
1980 Eylül Askeri darbeden sonra Güney Kürdistan’a yerleşen ve barınan PKK örgütü KUK’un en önemli, Merkezi kadrolarını öldürdü. PKK’nın bu aktiviteleri Kürdistan’da başlattıkları gibi Avrupa’da kadrolarına ve başka Kürt örgütlerine saldırıp önemli kadrolarını öldürdü. Kendisine ait olmayan Kürt Kültür gecelerine bile sabote ettiler, saldırdılar.

Almanya’da bütün düzenlediğim Kürt konferanslarına ve Kültür gecelerine sabote ettiklerine ve saldırdıklarına kendim yaşadım. Bana bile yazı yazmayacağıma ve Kürtlerle ilgili çalışmalar yapmayacağıma dair çok defa saldırdılar. ne saldırıp elimizden almak istediler. Dernek üyelerimizin evleri basıldı, korkutmaya çalıştılar, bilhassa önümü kestiler haraç istediler. Dernek arkadaşlarıma iftira atarak 100 bin Mark yediğimize dair, iftirasını bütün Kürtler arasında yaydılar. PKK bu bölgede bizim dışımızda hiçbir Kürt dernekleri ve Örgütleri olmayacaktır, dedi. Bu saldırıların susması için Almanca, Kürtçe ve Türkçe bildiri yazıp bastım ve dağıttım. Türk devleti beni susturamazken Kemalist PKK’ciler beni susturmak istedi.
PKK, İltica yurtlarına, Kürt Döner İmbislerinde çalışanlara bile saldırdı ve canları çıkasıya kadar dövdüler. Zorlan haraç aldılar. Buna rağmen PKK’lıları Polislik yapmadım. Sabrettim ve hala sabrediyorum. Pforzheim bana yakın bir ilde, İnsan Hakları Derneği bir Konferans yapıldı. KA. İl Derneği adına ve Ala Rızgari adına konuşmacı ve aynı zamanda Almanca, Kürtçe ve Türkçe tercüman olarak davet edilmiştim. Bu arada KOMKAR Alman Dernekler Çatı örgütü sözcüsü konuşma sırası gelince vurup dağıttılar. PKK’nın sözcü elemanı yanımda Şam’a Telefon ederek KOMKAR’ı dağıttık bilgisini verildiğine dair şahit oldum.

Bonn’da Kürdistan’ın dört parçası ulusal Konferansı yapıldı. PKK de davetli idi. İlk konuşmayı PKK Avrupa örgütü yaptı, konuşma bittikten sonra Dışarıdan PKK elemanları kapıyı kırıp içeri girer girmez elindeki şişelerle kendisinden olmayanı her kesin kafasına şişeyi geçirdiler. Bunlar dağıldıktan sonra 80 kiçilik büyük bir gurup telefonla Kürdistan Ulusal Konferansı dağıttık bilgisini PKK’nın üst düzeyine haber salladılar.

Almanya’da Apartman katlarında intihar süsü vererek kadrolarını öldürdüler, bir kısmını orman içinde bağlıyarak ölüme teslim ettiler, bir kısmını köşelerde dövdüler. Bir kısmını da apartmanların katlarından pencereden pijama ile atarak intihar etti süsü vererek ve intihardan sonra ölünün üzerine politik yaptılar. PKK’nın üst kadroları da kendisini eleştirenleri hakkında ölüm listesini çıkardılar. Bu ferman herkes tarafından biliniyor. Ayrıca PKK içinde 1013 kişilik kadro yok edilmiş, öldürülmüş.
Bu emri veren APO’dur ve öldürten yine Apo’dur. Ben bir yazarçizer olarak neden bu gerçekleri yazmayayım. Neden bağımsız bir yazar olarak korkak, ürkek köşelerde saklanayım, neden gerçeklerin üzerine perde çekeyim. Şayet ben de bu işlenen suçları yazmazsan suç ortağı sayılırım, vicdanım elvermiyor. Bu sebeplerden dolayı, ‘’Ben’’ hiç bir zaman Abdullah Öcalan’ı Nelson Rolihlahla Mandela ile aynı dengede tutamam. Mandele 27 yıl boyunca hücreden tek kelime sempatizanlarına akılcı tavırda bulunmadı, taleplerde, atamalarda ve kendi örgütün işlerine karışmadı. Her şeyi elemanların tercihine bırakarak ‘’İrade’’ hücrede değil, dışarıdaki insanlarımın ön planda gelen kararname tercihleri ve özgürlük iradesidir, dedi.
Eh, şimdi PKK kollarını yukarıya sıvayarak Kürdistan Ulusal Konferansı’n arkasından sonra ‘’Ulusal Kongre’’ yapmaya dayatıyor. En başta Kürdistan’ı istemeyen, Kürdistan Bayrağını tanımayan, Federal, Otonomi ve Kürtlerin kendi kendini idare etme sistemini istemeyen ve Kuzey Kürdistan Anayasasını hazırlamayan ve binlerce infazlarda buluna PKK’nın ne yanı ile Kürdistan Ulusal Kongre"de bir olayım. PKK örgüt olarak ilk evvela kendi PKK kadrolarına karşı yapmış oldukları infazlardan özür dilesin, Kürt örgütlere olan düşmanlığından özür dilesin, sonra PKK ile birlikte uzlaşır duruma gelir ve geliriz.

BDP ve HDP seçim arifesine çalışmalarına girerken kendi dışında hangi bir Kürt örgütü ile uzlaşırlaşmıştır, uzlaşırlaşmamıştır? Türklerle uzlaşır konumunu sürdürürken neden kendi Kürtlerinden kaçıp kanatlanıyor, yoksa Türkleşme, Türkleştirilmek ve yeniden asimile etme son amacı mıdır? Tek kelime ile bizim sevgili PKK'miz Kemalist ideolojiye özen göstererek Çoğulcu Örgütlülüğü değil, Tekçiliği ve Tek İktidarı'' çok sevenlerdendir.

İşte, Nelson Rolihlahla Mandela ılımlı devrimci tavrıyla bunların hiç birini yapmadı ve Mandela ile ‘’Diktatör Abdullah Öcalan’’ı bir dengede, bir terazide tutamam, kusuruma bakmayınız.

Sevgi ve Saygılarımla
Kutbettin özer
Uluslararası Gazeteci ve Yazar
KutbettinO@t-online.de



Hiç yorum yok: