23 Aralık 2013 Pazartesi

“Her ölümlü cezaevini tadacaktır!” Denmiş üst perdeden...



Sait Çetinoğlu

Yaşadığı coğrafyanın kültürüne, diline, tarihine coğrafyasına ve özgürlük mücadelesine Hodri Meydan Kulesi gibi dik durarak önemli katkılarda bulunan düşün insanı, yazar ve aktivist Sevan Nişanyan, devletin tepesindekilerin “birinci dereceden yakınlarının” baş aktör olduğu yolsuzluk skandallarının hengâmesi arasında sessiz sedasız demir parmaklıklar arkasına yollanıyor.

Sevan Nişanyan vakasına birkaç açıdan bakmak mümkün.

1.       İlk olarak DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ açısından bakmak gerekiyor. Özgür sesin düşüncelerinden dolayı cezalandırılması risklidir. Bir suç uydurup cezalandırmak en iyisidir. Vaka, bir düşün insanının ceza hukuku alet edilerek susturulması ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmasıdır. Mesele MÜHÜR, mesele KAÇAK İNŞAAT meselesi değildir. Son günlerde artan oranda yazarlar, gazeteler, dergiler ve yayınevleri bu yöntemle cezalandırılmaktadır. Yüklü tazminat davaları da aynı eğilimin göstergesidirler. Sevan Nişanyan olayı, hukukun siyasi amaca alet edilmesinin aşikâr bir örneğidir.

2.       Vakaya Ermeni mallarının yağması açısından bakalım. İttihatçı çetenin Ermenilerin mallarına sistemli olarak el koyma harekâtının son noktalarından biri, Anayasa Mahkemesinin 1963 yılında Ermenilerin mülkünü devletin malı sayan kararıdır. Bu zihniyet yüzünden Sevan’ın mülküne Emval-i Metruke muamelesi yapıldı, Sevan’ın kendi mülkü üzerine yaptığı güzelliklere düşman olundu, Sevan’ı korkutup yıldırarak bunlar ele geçirilmeye çalışıldı. Sevan bu mülkleri Nesin Vakfına bağışladığında ancak kısa bir süre için kendini tartışmanın dışına çekebildi. Bağışlarken “Mademki Ermeni’yim istenmeden vermeliyim!” sözleriyle muktedirleri dalgaya alması, anıt mezarın açılışında ortaparmağıyla dik durması unutulmayarak, ortam kotarıldığında artık kendi mülkü olmayan tek göz oda köy evi nedeniyle 4 yıl hapis cezası onandı.

3.       Vakaya yolsuzluk açısında bakalım. Yolsuzluk suçlarının cezası son 4. Yargı paketi ile neredeyse kabahat düzeyine indirilmiş, dünyanın gözü önünde imparatorluğun başkenti İstanbul rant çevrelerine peşkeş çekilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaklığıyla betona boğulmuş, ve bunu yapan insanlara dokunulmamıştır. Öte yanda Şirince’de, çok kısıtlı imkânlarla ve alın teriyle yaratılmış bir dünya cenneti söz konusudur. Hangi köyde tek göz oda köy evi yüzünden insanlara dört yıl hapis cezası verildiği görülmüştür?

4.       Vakaya Ermenilik açısından bakalım: Bir Ermeni’nin dik durmasına tahammül edilmemiştir. Devletin muktedirlerinin gözünde, Sevan İslami mitolojiye aykırı söz etti diye bakkala ekmek almaya gitmekten utanan Ermeniler makbuldür.  Gazetelerde her gün Hıristiyanlık aleyhine sütunlar doldurulurken, Malatya’da “misyonerlik” faaliyeti yapıyorlar diyerek gerçekleştirilen katliamın üzerine gidilmez iken, İslam mitolojisine söylediği iki satırlık söz üzerine Ermeni olduğundan Sevan Nişanyan’a 13,5 ay hapis cezası kesilmiştir.
5.       Vakaya Soykırımın 100. yılını idrak ettiğimiz 2015 perspektifinden bakalım: Sevan Nişanyan bu coğrafyada sözünü esirgemeyen çok az sayıdaki Ermeni kardeşimizden biridir. Devletin her koldan 2015’e hazırlandığı günümüzde, en önemli ve en etkin kişilerden birinin susturulması gerekiyordu. Bu yöntemle mensubu olduğu halkına gözdağı verildiği gibi, Soykırımın yüzüncü yılında Ermeni halkının adalet arayışında yanında duranlara da bir gözdağı verilmiştir.

İçinde yaşadığımız coğrafyadan geçen yüzyılda bir buçuk milyon Ermeninin kökü kazındı. Hala katilinin rütbesini söylemekten aciz olduğumuz, kardeşimiz Hrant’ın katli nasıl 1.500.000+1 ise, er Sevag Balıkçı’nın askerlik görevini yaptığı kışlada bir 24 Nisan günü “şaka ile” öldürülmesi nasıl 1.500.000+2 ise, Sevan Nişanyan’ın uyduruk bir gerekçeyle dört yıla mahkûm edilmesi 1.500.000+3’tür. İlk ikisindeki adalet arayışındaki gibi sınıfta kalmadan üçüncüsüne dikkat etmemiz, bu adaletsizliğe karşı – Hrant’ın cenazesinin arkasındaki kalabalığın arasında kaybolarak vicdanımızı temizlediğimizi sanmadan – sesimizi yükseltmemiz gerekir.

Mesele 1.500.000+3’tür. Mesele MÜHÜR, mesele KAÇAK İNŞAAT meselesi değildir. Suskun kalmamak, dik durmak ve Soykırımın 100. Yılında adalet arayan Ermeni halkının yanında durmak gerekir ki, 1.500.000+3’e artık yeni ilaveler olmasın!
Hukukun zulme alet edilmesine hayır! diyoruz. Adaletsizliğin baş müsebbibine, Sevan’ın sözü ile Her başbakan istifayı tadacaktır! diyerek cevap veriyoruz.

“Her ölümlü cezaevini tadacaktır!” demiş muktedirler. Hukuku ve insanlığı hiçe sayan bu çirkin istihzaya “ARTIK YETER” diyoruz.


Hiç yorum yok: