6 Ekim 2014 Pazartesi

Ablamın vefatı…



Dr. İmet Turanlı
  
Güzel insanlarda ölürmüş!

Annem derdi ki ablama ‘’ İsmet kız olsaydı, evde kalırdın’’. Bu benim erkek evlat olmamdan kaynaklanıyordu. Yoksa ablamın fiziki güzelliğinden çok ruhu güzeldi. Onun için diyorum ki ‘’ Güzel insanlarda ölürmüş.’’

 Annem ablamın hamileliği hakkında şunları söylerdi. ‘’ Mersin de sürgünde idik. Haci Bedir Ağa mebus olmasına rağmen kardeşi Zeynelin hapisanede olmasına çok üzülmüştü. Üzüntüsünden kalp sektesi geçirip, vefat etti. Harf inkılabı olmuştu, fakat Adviyeye hamile olduğum için yeni alfabeyi öğrenemedim’’. Onun içinde mektuplarını eski harflerle yazardı.

 Ablam menzil köyünde doğduğunda babam çok mutlu olmuştu. (1929).

 Babamın feci araba kazasında vefatında ben iki yaşında, kardeşim daha doğmamıştı. Ve annem bize hem anne, hem de babalık etmişti. Bize insanlığı, sevgiyi, güzellikleri aşılamıştı. ‘’Herşey güzellikle, herşey sevgi ile hallolur. Sakın kavga etmeyin, ne kimseye küs olun, nede sıkı fıkı olun derdi. ‘’ İşte biz bu öğütlerle yetiştik. Ablamın etrafınca sevilmesinin temelinde işte bu öğütler vardı.

 Size ablamın iki insanca davranışına misal vermek isterim. Mersinde oturmağa karar verince bir daireyi daha inşaat halinde iken satın almıştı. Denize nazır dairenin iç dızaynını kendisi yapmıştı. Mutfağı oturma odasının yanına, pencereyi tüm camdan yaptırmıştı. ‘’Bana mutfakta hizmet edeceklerde benimle ayni manzarayı gözlemlesin’’ diyordu. Ben hiç bir evde mutfağın ön tarafta olduğunu görmedim. Mutfakta ona senelerce , vefakar hizmet eden Elif hanımın bayramlarda elini öperdi. Bu türlü davranışıda hiçbir annede müşahede etmedim. Dahası var. Teyzemin mali durumu bozulunca onun hac ziyareti biletini alırken, Elif hanımıda hacca göndermişti.

  Kendisi dayımla kızlarının Mekkede olduğu bir zamanda URME’ye gitmişti.

 Onun benim hayatıma istikamet veren iki çok ciddi kararı olmuştu.

 17 yaşına girdiğinde Malatya da akrabalardan ve zengin ailelerden evlenme teklifi gelmişti. Ali dayım ( Dengir’in babası) dedeme telgraf çekerek Ablamı Hüseyine iste demişti. Dedem o telgrafla gelince öteki müracaatları red etmiştik. Fakat annem ablamın fikrini ve kararını öğrenmek için teyzemi vazifelendirmişti. ‘’ Düşündümki Hüseyin ne de olsa akrabamız, sırasında kardeşlerimede sahip çıkar.’’ O kararı verirken beni düşünmüştü. O ileri görüşü hakikat oldu ve Hüseyin dayım Remziyi Almanyaya tahsile gönderdi, hatta evlendirdi. Benim yurtdışına çıkacağım zaman ‘’ Ben iltimas edip senin için bakandan izin alamam’’ demişti. Bense üç gün açlık grevi yapmış, Ulusta bir otele kapanmıştım. İsteğim olmazsa eve gelmeyeceğimi söylemiştim. Ablam Samet Ağaoğlu dahil üç bakanı aramış ve benim yurt dışına çıkmamı sağlamıştı. Her buluşmamızdada bana mali destek vermişti.

Orta okula başlamıştı. Fakat dedem daha fazla okumasını istememişti. O zamanlar maalesef kız çocuklarına tahsil ananelere uygun değildi. Nasıl olsa evlenecekler, tahsil neye yarar deniyordu. O ilk okul tahsiline rağmen Ankaraya yerleşince Ankaradaki siyasilere kısa zamanda uyum sağlamıştı. Onların eşleriyle buluştuğunda Briç, Bezik, Konken oynayarak muhitini genişletmişti.

Ankarada siyasiler akşamları ya Demirspor lokalinde, yahut Ankara palasta veya Gar gazinosunda akşam yemeği yerler, eğlenirlerdi. Dans eğitimi almadan kavalyelerine uyum sağlıyordu.

 Bir akşam Demirspor lokalinde otururken sağında cumhurbaşkanı, solunda meclis başkanı Koraltan oturuyordu. Bayar valilerden şikayetçi olunca ablam ‘’ CHP devrinde valiler ayni zamanda illerde parti başkanlığı yapıyordu. Sizinde 300 den fazla mebusunuz var. 61 mebusunuzu vilayetlerde parti il başkanı yapın, halkla ilişkilerinizi onlar sağlasın.’’ Bayar karşısında oturan dahiliye vekili Dr. Namık Gediğe dönerek ‘’ Fıratın akıllı eşi bize çok güzel bir fikir verdi. Bu hususta sizden öneri bekliyorum’’ dedi.

 Kendini sevdirmek için herkese güzel öğütler verirdi. Çok çabuk saygınlık kazanırdı. Mayıs ayında ellinci evlenme yıl dönümümü kutlarken büyük kulüpte, dünya çapında yazarımız Yaşar Kemal abiyi ve eşi Ayşe Baban’ıda davet etmiştim. Ablam Ayşe hanımın yanında oturuyordu. Onunla kısa smalltalk yapıyordu. Bu kısa buluşmaya rağen vefatının ardında üzüntğlerini ifade eden Ayğe hanımın sözleri beni şaşırttı.’’ Ne hanımefendi, ne sevimli bir kadındı. Hayran oldum sözlerine’’ derken telefonda ağlamaklı idi.

 Kanarya adalarında mukim baldızım Rosmarie beni teselli etmek için Thomton Wilder’in sevdiklerini kaybedenler için sözlerini göndermiş.’’Yaşayanların bir memleketi vardır,ve ölülerinin.Onlar arasındaki köprüyübağlayan SEVGİDİR, tek geriye kalan’’.

 Bugün Hürriyette Ayşe Arman çok sevdiği bir genç kadının kanserden ölümü arkasında yazdığı bir makale beni çok duygulandırdı. Bu makale sanki ablam için yazılmıştı. ‘’ Ah Ann... Güzel Ann...

‘’ Ölümüde güzel olu. İstemezdim gitmek ama gitmek zorundayım.Haftalarım kaldı,ben ölüyorum.Ablam karaciğer kanserine yakalanmıştı. Ta lise sıralarında, sonra tıbbıyede en yakın arkadaşım ,Florence Ninghtıngale hastanesi baş hekimi arkadaşım Dr. Mücahit Atmanoğlu ona kendi ablası kadar yakınlık göstermiş teşhis ve tedavisine yardımcı olmuştu. ‘’ Mücahit diyorki İsmet benim en sevdiğim arkadaşım, sizde benim ablamsınız’’ diyormuş ve heran onu aramak, hastanede hiç bekletmeden doktorları çağırıp ona hizmet etmesini sağlamış Teşekkürler Mücahit. Ann ‘ın yaptığı gibi ablamda ölmadan kısa bir müddet önce çocuklarını, torunlarını ( 13 torunu vardı. Hatta torunun çocuğunuda görmüştü) büyük kulüpte toplamış yaşam hakkında onlara tavsiyelerde bulunmuştu. Ölümünden sonrada onları düşünüyordu.

 Şöyle bitirıyor Arman makalesini. ‘’ Senin gibi cesur bir kadının arkasından ağlanmaz. Sadece ‘güle Güle’’ denir. Ve mayası cennet olana, cennet dilenmez. O, cennettin ta kendisidir.. Giderken, öğretene de ‘’ Elveda denmez. Çünkü o aslında hiç gitmezz...’’

 Ablam oğlu Osamnı kaybedince sanki ona kavuşmak için ölüme gitmeği acele ediyordu. ‘’İsmet dayanamıyorum diyordu.’’

 Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.!


Antalya. 02.10.14

Hiç yorum yok: