27 Haziran 2015 Cumartesi

DİKTATÖR ERDOĞAN, ZIVANADAN ÇIKTI…






Mihrac Ural

Avazı çıktığı kadar bağırıyor, seçimden aldığı sarsıntının etkisi altında nüronları dağılan diktatör: “Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde bir Kürt oluşumuna asla izin vermeyeceğiz” diye çılgınlıkla, akıl zoru söylemler savuruyor; kendini Osmanlı padişahı sanan bu soytarı, bu söyleminde bile komşu ülkenin bağımsızlığını ihlal etmekten, ona bir eyalet muamelesi yapmaktan çekinmiyor. Burada da durmuyor, Suriye yönetimine bildik saldırılarını aldığı hezimet acılarıyla yaparken, Kürtlerin haklı mücadelesi ve Suriye ordusuyla YPG güçlerinin ortak vatan savunmasındaki ilişkisine müdahil olma cüreti gösteriyor. Tehditler savurarak, yapamayacağı işlerin altına gireceği sanısı yaratmaya çalışıyor. Kobani’yi, İŞİD gibi kuklalarıyla bombalatıp masum insanları katlediyor, utanmadan da bunu, Suriye’ye mal etmeye çalışıyor. Simülasyonlarda domino taşlarını tekrar yerli yerine oturtmak için giriştiği bu korkakça eylemlerin üzerini örtemeyeceğini anlayınca tehditlerin dozunu komik düzeylere götürüyor.

Diktatör seçimlerde aldığı darbeden sonra, ayakları altındaki kumların hareketlenmeye başladığını gördü. Bunun yarattığı kaygıyla, sorumsuzca savrulmalara başladı. Bunun sonucu da kendi yalan kurgu imalatı, “ÇÖZÜM SÜRECİ”ni unutup Kürtlere ver yansın ediyor. ”Sizinle oynayacağım kadar oynadım, artık bunun önemi kalmadı seçimlerde de halkın darbesi geldi bundan sonrası kılıçları çekip sizinle konuşacağım” demeye getiriyor. Ama bu soytarı diktatör bilmiyor ki, karşısında satrancı çok iyi oynayan bir Kürt liderliği duruyor; oyuna gelen de kendisinden başkası değildir. Sonuçlar da bu gerçeği gösteriyor kazanan Kürt halkıdır, kaybeden ise halkların haklarıyla alay edenlerdir; 80 milletvekili, 100 belediye başkanlığı, %13 oranında oyla ( yaklaşık 6 milyon oy) dev bir siyasal kazançtır.

Kimyası bozulan diktatör Erdoğan, kendisini iktidara taşıyan siyasal İslam’ı da deneyimleriyle görmek tanımak isteyen batılı emperyalist güçlere de saldırmaya başlaması, yaklaşan sonun işareti gibi duruyor.

Diktatör Erdoğan, siyaset cahilidir, danışmanları da bir o kadar derin cehalet içindedir. Bu ekip devleti ve halkı soymaya kurgulanmış akıldan başka bir şey taşımıyorlar. Hatırlayalım, bir dönem diktatörü Arapların lideri olabileceği Nasır’dan boşalan yerin, hâlâ doldurulamadığı, bunu ancak bir Osmanlı torununun yapabileceği... kulağına üflendi. Sonuç: Tüm Arap alemiyle kavgalı hale gelmekle sonuçlandı. Nasır, Nil’in evladıdır, Mısır Arapların abisidir, Arap’tır ve potansiyel kültürel açıdan da, bin yılların ilişki ağlarıyla önderliği taşıyandır. Nasır olmak için, en azından Araplara karşı Osmanlının zulmüyle ilgili olmamak gereklidir. Bu sanılar hızla çöktü, ardından Sünni liderliğe oynaması için öne sürüldü. Bu cahil, Sünniliğin Mısır’ın Ezher’i,Hicazın da, Mekke ve Medine’si olmadan olmayacağını bilmeyecek kadar da aptaldı. Bu sanılarda çöküp gitti. Halife ilanına yeltenenler olmadı değil, diktatörün böylesi saçmalıkların arkasından sürüklenmesi ise hiç de zor değil.

Bu savruluşlardan en önemlisi de, Kaddafi Libya’sıyla kardeşliğini bir anda bırakıp, NATO dümeninde gösterdiği ihanet ve düşmanlığı; Amerika, İsrail, Katar, Suudi kışkırtmasıyla, Suriye gibi kardeş bir ülkeye yöneltti. Oysa bu ülkeyle ortak hükümet meclisi kuruldu, her türden iktisadi anlaşmayla ortak pazar oluşturuldu, sıfır gümrüğe doğru yol alındı. Hiçbir neden olmadan Suriye’ye karşı gösterilen bu kin ve intikam arzusunun temelleri yoktu ama Amerika’nın oyununa gelmek vardı, sürükleniş vardı.

Bu cahil takımın ölümcül handikabı da, Suriye politikası olmuştur. Seçimde, Türkiye halklarının vurduğu tokat, bu vebalin sonucudur. Suriye bu yanıyla, muhalefet güçlerine enerji veren diktatörlüğü de deviren etmenlerden biri olmuştur.

5 yıl sonra kazanan Beşşar Esad oldu. Dünya teröre karşı Esad’ı da hesaba katarak mücadeleye giriştikçe, soytarı diktatör yalnızlaştı ve kaybetti. Bunun kızgınlığı, bunun yarattığı yıkım, bu soytarının pusulasını alt üst etti, kimyasını bozdu. Kükremeler de bundandır.

Bundan sonra daha derin sürükleniş ve yıkılışlara tanık olacağız. Kurduğu derin devlet de, birbirini yeme aşamasında, ifşaatlar başlayacak, bölünmeler yaşanacak, suçlamalar ardı arkası kesilmeden devam edecek. Batan gemiyi fareler terk ettikçe, diktatör yalnızlaştıkça muhkem son gelip çatmış olacak.

Bu noktada, Türkiye siyasal tarihinde artık unutulmuşlar arasına giren bir partiyi hatırlatacağım:ANAP… AKP, aynıyla bu partinin yaşadıklarını bire-bir yaşayarak buharlaşacaktır. Siyasal İslam’ın dünya ölçeğinde maruz kaldığı hezimet ve iflasın son noktası Türkiye’de konulacaktır. Tarihinin hiçbir döneminde ne ülkesine ne dünyaya barışçıl katkı yapamayan, ekonomik, sosyal, siyasal argümanlarıyla hiçbir yenilenmeyi temsil etmeyen bu yönelim, artık sona gelmiş, kullanım tarihi kısa sürede bitmiştir.

Diktatörlüklerin yıkılma aşaması en tehlikeli aşamadır. Çünkü bu şaşkınlar, her türden kanlı katliam girişimlerini refleks olarak gösterebilirler, denetimlerinde olan derin devletle de akıl almaz faili meçhul yaratabilirler. Bu süreç çok dikkatli olunması gereken bir süreçtir...

Kendi adıma, halkıma ve gençliğe şunu söylemek istiyorum:
Yakın dönem ciddi bir siyasi krizin içine girilecektir. Bunu ciddi bir ekonomik kriz takip edecek ve ülke onarılması güç bir sürece yuvarlanacaktır. Bu soytarı diktatörün çılgınlıklarını artıracak olan gelişmeler meydanları, halkın kendini ifade etme alanı haline getirecektir. Bunun için hazır olun, sıcak meydan direnişleri dönemi açılıyor, özgürlük ve demokrasi güneşi de, buradan doğacaktır. Suriye’ye uzanan eller de, burada kırılacaktır!
---


27 Haziran 2015 / Cumartesi – Kaseb

Hiç yorum yok: