28 Aralık 2013 Cumartesi

Yolsuzluk Operasyonları ve Kürt Sorunu…




Ahmet DERE 

2002 yılında AKP kurulduğunda Fettulah Gülen Cemaatinin aktif desteğini aldığını, siyasetle biraz da olsa alakadar olan herkes biliyor. 11 yıldır AKP ile Cemaat ortaklaşa Türkiye’yi yönetiler. Yer yer sorun yaşamış olsalar da genelde bir uzlaşı içerisinde günümüze kadar geldiler.

AKP iktidara gelir gelmez yavaş yavaş kendini kurumlaştırmaya gayret gösteri. İlk yıllarda Cemaate farkettirmeden ondan bağımsız bir güç olmaya çalıştı. Bir taraftan ABD’de yaşayan lideri Gülen’e tekmil verirken, diğer taraftan da onun gücünden faydalanarak kendi has gücünü örgütlemeye çalıştı. Bir yandan Cemaatin siyasi yaklaşımını esas alırken diğer taraftan da Türkiye toplumunun ihtiyaçlarını gözeterek pragmatist politikaları yürürlüğe koydu. Cemaatin de yaklaşımına çok ters düşmeyen bir çizgiyi gözeterek bir taraftan milliyetçilere yaklaşırken diğer taraftan da Kürt Sorunu ile ilgili adımları atmaya çalıştı.

Cemaatin de bu noktada farklı bir yaklaşımı olmamıştır. Bir taraftan AKP’ye güven veren bir yaklaşım sergilerken diğer taraftan da AKP’den gelebilecek tehlikelere karşı devlet içinde örgütlülüğünü pekiştirdi. Kendi çıkarlarına ters düşen konularda AKP’yi dizginlemeye gayret gösterdi.

AKP ile Cemaat arasındaki gizli güvensizlik durumu 2013 yılında yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. AKP yeterince güçlenmiş olduğunu, Cemaate rağmen iktidarda kalabileceğini düşünerek ona ve Philadelphia’daki liderine itaat etmeyeceğinin işaretlerini vermeye başladı. Temel ideolojik konularda Cemaate tars düşmeyen AKP taktiksel noktalarda onun çıkarlarına pek uygun olmayan adımları atmaya başladı. Kürt Sorunu ile ilgili bazı adımlar, örneğin Oslo ve İmralı görüşmeleri, genel olarak ‘Demokratikleşme ve Çözüm Süreci’ işte 17 Aralık operasyonlarına kadar götüren adımların önünü açmıştır.

AKP ile Cemaat arasında yaşanan çatışmaların temel nedeninin Kürt Sorunu ile birebir alakalı olduğunu bellirtmekte yarar görüyorum. Kamuoyuna açık bir şekilde yaşanan tartışmalı çatışma süreci dershanelerle başlamış gibi görülse de esas nedenin Kürt Sorunu olmuştur.

2014 yılında yapılacak olan yerel seçimler ve 2015 yılında da Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler AKP’nin Cemaate karşı üstünlüğünü ilan etmede önemli aşamalar olarak görülmüştür. Bu seçimlerde hem miliyetçi çevrelerden ve hemde Kürtlerden oy almak için AKP liderliği özel bir konsept oluşturmuştur. BDP yetkililerinin İmralı’ya gitmelerine izin verilmesi ve Mesut Barzani ile Şıvan’ın Amed’e çağırılması da bu konseptin birer parçasıdır. Bunlar yapılırken Cemaat tarafından bir karşı hamlenin yapılacağı AKP tarafından biliniyor olmaması mümkün değildir.

Burada esas olarak üzerinde durmak istediğim husus şudur;  17 Aralık’ta başlayan sürecin esas hedefi Kürt Sorununa çözüm bulma arayışlarını engelemeye dönüktür. Bu durum hem AKP ve hem de Cemaatin işine gelmektedir. Mevcut durumuyle her iki güç arasında bir çatışma vardır ancak Kürt Sorunu ile alakalı olarak bu süreç her ikisinin de işine geldiğini bilmemiz lazım. Zira ne AKP ne de Cemaat kanayan bu yarayı tedavi etme arzusunda değildirler. Dolayısıyla yine olması amaçlanan Kürtlerin zararıdır.

AKP yetkilileri şimdiden “Yapılan operasyonlar Oslo ve Çözüm Sürecidir” diyerek Kürtlere seçim mesajlarını vermektedirler. Yani şu demek isteniyor; eğer Kürtler bize oy vermeseler o zaman Çözüm Süreci geliştirilemez. Kürtlerin kendi partilerine değil de AKP’ye oy vermeleri Cemaatin de işine geldiğini biliyoruz. Bu noktada AKP ve Cemaat ayırımı yapılmamalıdır.

Yaşanan bu süreç karşısında Kürtlerin, özellikle de BDP’nin çok dikkatli ve politik davranması elzemdir. Ne Cemaate ne de AKP’ye karşı veya yana bir duruşun yanlış olacağını ve sonucun ağır olacağını bellirtmek istiyorum. Fakat böylesi bir süreçte hiç birşeyin yapılmaması ve ‘bekleyip görelim’ gibi yaklaşımların da yerinde olmayacağını bilmek lazım. Dolayısıyla en fazla aktif siyaset yapılması gereken bir dönemdeyiz.

2013 yılı için ‘son yılların en ‘sakin’ bir yılıni geride bıraktık’ derken çok çetin geçeceğe benzer bir 2014’e giriyoruz. Buna rağmen yine de içimden herkesin yeni yılını kutlamak geliyor.

Sersala we pîroz be.  26. 12. 2013

Hiç yorum yok: