30 Aralık 2013 Pazartesi

Patrona Halil isyanı...


Dr.İsmet Turanlı
Patrona  Halil (Fethullah) isyanı:  Hipnotizma.
Patrona Halil (Koramiral-kaptanı derya(!))18 inci asırda, Lale devrine isyan eden çapulcunun biridir. O devrin safahatı halkın mağduruiyetine ters düştüğü için, halkı devrin iktidarına karşı ayaklandırabilmişti. Topkapı sarayına hempaları ile dayanıp sadram İbrahim paşanın azlini, nihayet idamını istemişler ve padişahta onun isteğine boyun eğmiş ve sadramı boğdurmuştu. Tıpkı Enver Paşanın Babıaliyi bir manga askerle basarak sadrazamı katledip idareyi ele geçirmesi gibi. Şeriat istiyoruz diyorlardı. Ardından Padişah 3 üncü Ahmet’in tahtan indirilmesini ve MahmutII’nin culusunu sağlamıştır. O isyanda şair Nedimde katledilmişti ve lale devri sona ermişti. Yeni padişahta bir müddet Patronaya biat etmiş ve isteklerini yerine geçirmişti. Patrona’yı hizaya getirmek için etrafı ile saraya çağırtmış ,onu ve atrafını boğdurmuş ve duruma hakim olmuştu. Daha sonra onbinlerce Yeniçeriyi katlettirmiş ve Nizamı Cedit adında yeni bir askeri teşkilat kurdurmuş, kıyafet inkılabı yapmış.
Yüzlerce sene sonra Türkiye de Atatürk islamiyetin devlet idaresine zararlarını farketmiş ve Laikliği kabul etmiştir. Erbakanla başlayan dinin yeniden devlet idaresine nufuzunu Erdoğan, dini siyaset yapmayacağız demesine rağmen Cemeatın faaliyetlerine yardımcı olmuş, nihayet onmdan yollarını ayırmak istemiştir. Fakat iş işten geçmiş Hoca Yargıda, bürokraside çöreklenmiş bir ağ kurmuştur. Hoca Erdoğanın zaafiyetini anlamış, ona dini yönden nufuz etmeğe başlamıştı. Demekki Atatürk’ün vizyonunu anlayamamıştı. Şimdi o kendi büyütüğü canavarın sarmaşından kurtulmağa çalışıyor.
Dini siyasete alet etmiyeceğim derken, Türbanı (dini hiç bir gerekliliği olmamasına rağmen ) adeta inancın bir zorunluluğunu iddia ederek 11 sene enerjisini harcamıştır. Şimdi Kılıçdaroğlunun kurnaz politikası ile Türban problem olmaktan çıkıverdi. Erdoğanın mağduriyet edebiyatı elinden alındı.
Erdoğanın tek adam olma ihtirasının Türkiye için eninde sonunda tehlike arz edeceğini defalarca yazdım. Tek adam idaresi frenini kaybetmiş bir arabaya benzer. Onun keyfi idaresini durdurmak imkansızlaşır.
PKKnın teröristik faaliyetleri Öcalan’nın siyasi manevrası ile son bulmağa başlayınca ona uymak zorunda kalmıştır. Zira komşu devletlerle Davutoğlunun derin strateji politikası kısa bir müddet sonra düşmanlık stratejisine dönüşünce sarılacağı orta doğuda bir devlet kalmamıştı. Şimdi tek dayanağı Barzani ve Öcalan oldu. Çözüm sürecini sanki kendisi başlatmış gibi bir intiba yaratmağa başlamış. Fakat Kürt sorununda oyalama taktiği uygulamakla Kürtlerin desteğini Çıvan Perverle, İbrahim Tatlısesle şov yapmasına rağmen, kaybetmeğe başlamıştır.
Kılıçdaroğlu ise ‘’ Biz Mezheplere körüz’’ diyerek kendisi Alevi olduğu halde devekuşu politikası izlemiştir. ‘’Etnisite politikamız yok’’ derken kendisi Kürt olmasına rağmen, problemin çözümüne öneriler getireceğine oradada devekuşu politikasını tercih etmişsede Ulusalcı gurubu tatmin edememiştir.
Her iki liderde ayni politikayı sürdürdüklerini beyan etselerde Alevilerin ve Kürtlerin sorunlarına ciddi politikalar üretememişlerdir.
Şimdi herkes Hocanın Türkiyenin altını kazdığının farkına varmışlarsada, yargı vasıtasıyle terör estirdiğini anlamışlarsada, siyasi partiler bir araya gelip ona karşı yasal çareler bulmaktan uzak duruyorlar. Bu arada Ekonomi deprem geçirsede umurlarında değil. Çünkü muhalefet yapmağı Ak partiye, Erdoğana düşmanlık yapmak zannediyorlar. Erdoğanda onları vatan haini ilan etmekten çekinmiyor. Hatta, bilmem kimlere karşı ‘’İstiklal savaşı başlattığını’’ söylüyor.
Kimse Türkiyenin intiharının farkında değil, hatta o yangına herkes benzin dökmekten çekinmiyor. Türkiye karanlıklara gömülmekte ve halkın dahada mağdurlaşmasına aldırış etmiyor.
Erdoğan tıptaki Hipnotizma ( uyutma) tekniğini kullanmağa başladı. Hipnotizmada ayni kelimeler ve cümleler birisine tekrar tekrar söylenince temcit pilavı gibi, o insan uyuklamağa başlar. Erdoğanda günde bir kaç kere, heryerde, noktası virgülü ile aynisini tekrarlıyor. Şunu bilemiyor ki yapılan hizmetler etrafının siyasi gücü kullanarak yaptıkları istismarları afettiremez. Birilerinin, Abdullah Gül’ün, yahutta eşi Emine hanımın bu hipnotizma gayretinden vazgeçmesini hatırlatması aciliyet kesbetmiştir. Düne kadar bakanlık mevkiine getirdikleri, etik olmadan, bakanlıktan uzaklaşınca Erdoğana karşı isyan ettiklerini söylüyorlar.
Kılıçdaroğlu yolsuzluğu lanetlerken, partisinin yolsuzluktan dolayı ihraç ettiği bir şahsiyeti belki bir kaç oy kazandıracağı ümidiyle yerel seçimlerde aday göstermekten çekinmiyor. Politikacıların ilkesel davranması halk tarafından beklendiğinin farkında değil. Hatta cemeatlede temas etmesinin CHP ye gönülden bağlı kimseleri küstürmekten çekinmiyor.
 MHP başkanı her seçimde halkın iktidara osmanlı tokatı atacağını beklerken, kendisin her seferinde osmanlı tokatı yediğinden gocunmuyor. Dayağa doymayan bir boksör gibi. Millet onun Başbuğunun kaç kere lanetlendiğini unutuyor. Önce Irkçılık, Tutrancılıktan tabutluklarda tırnakları çekilmişti. Sonra 27 Mayısta bir numaralı pozisyonda idi. Menderesin ve arkadaşlarının idamına sebep olmuştu. 27 mayısın açtığı yaralar hala kapanmamıştır. 12 Eylülden öncede Ülkücü tayfası ile 5 bin solcu gençlerin katliamını gerçekleştirdiler. Şimdide Kürtlere düşmanlık yaptığından Kürdistana gidemiyor. Böylece bölünmeği dahada kışkırtıyor. Kürtler ‘’ Biz kardeşiz, ayrılmak isyemiyoruz’’ deselerde ayrılmak istemedikleri Kürdistandır. Gün geçtikçe diğer ülkelerde özgürleşen Kürtlerle kardeş olduklarını vurguluyorlar. Elbette Kürtler Araplarla, Acemlerle, Türklerle kardeş değiller. Fakat Kürdistanın öteki bölgelerindeki Kürtlerle öz kardeştirler. Zaman zaman aralarında alınganlık olmuş olabilir. Bu bir mendilin islaklığı gibidir ve kısa zamanda mendil kurumuş olur. Hakiki kardeşlerle alınganlık böyle bir şeydir. 
Benim son senelerde Diyarbakıra (Amed) e yaptığım ziyaretlerde gördümkü Fıratın ötesindeki halk duygusal olarak, diğer yaşam tarzları ile Türklerden DEFACTO ayrılmışlar. Bunu görmek için sosyolok olmağa hacet yok. Kürdistanın dört bölgeside özerkleşince birleşmeleri kaderin cilvesi değidir. Sonra Türkiye ile AB tarzı bir komşuluğa giderler mi onu zaman gösterir.
 Sayın başbakan Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cemeatler devleti değildir. Bunu ciddiye almalısınız. Bu yasaklama kanunu halen yürürlüktedir. Hipnotizmalarla vakit geçireceğinize devlet adamı olmağa, meclisi aktive etmeğe gayret edin yoksa Patrona Halil sizide Silivriye göndermekten imtina etmez. AB nin bizden beklediği reformları biran evvel oyalamadan gerçekleştirin.
Muhalefetinde Erdoğana laf yetiştirmekten, laf ebeliği yapmaktan ziyade Türkiyenin karne kırıklarını düzeltecek öneriler üzerinde çalışarak, Cari açığı nasıl kapatacağız, kadın katliamına nasıl son vereceğiz, enflasyonu AB normlarına (%2) indirmek için neler yapmak gerektiğine dair öneriler üzerine çalışması, ROBOSKİ cinayetinin katili kimlerdir? Komşularla husule gelen düşmanlıkları nasıl ortadan kaldıracağız politikalarını teklif etmeye öncelik vermesi beklentilerimiz olduğunu idrak edin. Parti içi kavgalarada barış gelinceye kadar son verin. Şayet aklınız yetiyorsa. İşsizliği nasıl ortadan kaldıracaksınız?
Azeriler diyorki: Biz bir millet, iki devletiz. Kürtlerse iki millet tek devlet(!) olması için iki milletinde eşit haklara sahip olması gerekir.  

 Köln, 29.12.13..

Hiç yorum yok: